13 Şubat 2012 Pazartesi

Sıcak



Güneş bembeyaz bir sıcaklıkla yakıp kavuruyordu uçsuz bucaksız bozkırın orta yerinde…

Eski bir kırmızı otobüs durdu uçsuz bucaksız bozkırın orta yerinde…

Uçsuz bucaksız bozkırın orta yerinde duran otobüsün kapısı açıldı…

Otobüsün motoru hırıltıyla çalışıyordu…

Açılan kapıdan ince topuklu kırmızı bir ayakkabı bozkıra bastı. İkinci ayakkabı da birincinin yanına indi. Küçük rengi solmuş bir valiz ve askılı kırmızı bir çanta yere kondu.

Kırmızı topuklu ayakkabıların üstünde bir çift bacak dizlerin tam hizasındaki kırmızı eteğe kadar uzanıyordu.

Otobüsün kapısı kapandı. Bir iki saniye sonra motorundan çıkan hırıltılarla yoluna devam etti.

Vücut hatlarını ortaya çıkartan kırmızı eteğin üstünde gene vücudunu sımsıkı saran saten beyaz bluzun üstündeki kırmızı ceketin kolları kalktı.

Ceketin içindeki kollar saçlarını ustaca ve çabucak toplayıp elindeki eşarpla sararken tozu dumana katarak uzaklaşan otobüsün arkasından baktı.

Sol elini beline koyup yüzünün büyük bir bölümünü örten siyah güneş gözlüğüne rağmen sağ elini gözlerinin üstüne siper edip etrafa baktı.

Bir adım attı ve sendeledi. Kırmızı ayakkabının ince topukları bozkırda sendeletmişti. Düşecek gibi oldu. Durdu…

Biraz düşündü… Sonra vücudunu saran sıkı kıyafet yüzünden zorla ama zarif bir şekilde eğilip ayakkabılarını birer birer çıkarttı.

Ayaklarını tek tek yere bastı.

Yerlerin sıcak olduğu yüzünün gerilmesinden anlaşılıyordu…

Kırmızı ayakkabıları sol eline aldı. Sağ eliyle gözlüğü çıkartıp etrafa bakındı.

Gözlerini kırpıştırdı. Sağ elini gözlüğü bırakmadan siper etti gene gözlerinin üstüne.

Güneşe bakmaya çalıştı.

Çok beyazdı ışık, yoğun ve çok beyaz.

Her şey ve her yer bembeyaz gibi geldi sarı sıcak bozkırda…

Gözlüğünü taktı.

Eğildi, dizlerini kırarak çömeldi. Gözlerini kapattı. Elini uzatıp yerden bir avuç kum aldı.

Bir müddet elindeki kumu hissetmeye çalışır gibi tuttu avucunun içinde.

Kumun ne işi vardı bozkırda?

Yüzünü buruşturdu.

Parmaklarını araladı yavaşça. Kum tane tane dökülmeye başladı parmaklarının arasından.

Gözleri kapalı bu anı hissetmek istercesine içini çekti ve hızla parmaklarını kapatıp kumları tuttu ve kendi kendine kıkırdadı.

Gözleri hala kapalıydı…

Gözlerini açtı.

Kumu yere atıp ayakkabıları yere bıraktı, ayağa kalktı, gözlüğünü çıkartıp sağ eline aldı ve aynı elini gene siper etti gözlerine, ışığa baktı, uçsuz bucaksız uzayıp giden bozkıra baktı.

Gözlerini kapatıp uzun uzun nefes alır gibi iç çekti.

Uzaktan dörtnala gelen bir atın sesini duydu. Atın kişnemesiyle gözlerini açtı.  Kahverengi bir at, dörtnala geliyordu karşıdan. Üzerinde bir adam vardı. Şaşırdı. Bu nasıl at binmek diye düşündü. Atın üstünde eğer yoktu. Adam atın sırtına yapışmış gibi uzanmış, sol eliyle atın yelesini tutarken sağ kolu ile de boynunu kavramıştı… Yanlış mı gördüm diye baktı yeniden.

Gözlerini kapattı. İçinden saymaya başladı… “Biiir… ikiiii…”

Gözlerini açtı.

Kahverengi at dörtnala geliyordu karşıdan, adam yoktu üzerinde.

Şaşırdı. Başını sallayıp gözlerini kırpıştırdı.

At iyice yaklaştı ve yanından dörtnala geçip giderken tozu toprağa karıştırdı.

Eliyle suratına gelen kumu silkelemeye çalıştı, gözlerini temizleyip gözlüğünü taktı ve atın peşinden baktı.

At dörtnala uzaklaşıp gitti uçsuz bucaksız bozkırda.

Uzun bir nefes aldı.

Eğildi ve yerdeki kırmızı ayakkabıları giydi, askılı kırmızı çantasını sağ omzuna takıp üstünü başını düzeltti, eteğini çekiştirdi. Rengi solmuş küçük valizi de eline alıp derin bir nefes aldı ve uçsuz bucaksız bozkırda otobüsün gittiği, atın geldiği yöne doğru yavaş yavaş yürümeye başladı.

Sıcak ve arada sırada kupkuru esen ve kavuran rüzgâr yüzünü yalamaya başladı.

Bembeyazdı sıcak.

Zorlanarak da olsa yürümeye devam etti. İnce topuklu ayakkabılar yürüyüşünü yavaşlatmaya ve hatta zorlamaya başladı.

Sendeledi.

Rengi solmuş küçük valizi yere bıraktı, gözlüğünü çıkarttı, derin bir nefes alıp gözlerini kapattı.

Gözlerini açtı.

Küçük bir çocuk duruyordu karşısında. Üstünde atlet ve don, ayakları çıplak. Kollarını dirseklerinden yukarı doğru kıvırmış ve yumruklarını sıkmış, dişlerini kenetlemiş, yüzünü germiş, sanki bembeyaz güneş ışığı yüzünden gözlerini sıkıca kapatmış.

Çocuğa bakakaldı.

Çocuğun yüzündeki gerginlik kocaman bir gülümsemeye dönüştü ve aniden gözlerini açtı.

Göz göze geldiler. Çocuğun kocaman simsiyah gözlerinin içi gülüyordu. Çocuğun gülümsemesi gittikçe daha da yayılıyordu yüzünde.

Çocuk hızla arkasını dönüp otobüsün gittiği, atın geldiği yöne doğru minik adımlarla koşmaya başladı.

Başını ellerinin arasına aldı, yere eğdi başını. Kırmızı ayakkabılarını gördü ayağında. Gözlerini kapattı. Dudaklarının arasından çıkan  “biir” sesini duyup saymaktan vazgeçti ve gözlerini açtı.

Çocuk yoktu. Çocuğu görmeye çalışır gibi bakındı etrafına…

Ceketini çıkarttı. Vücudunu saran askılı saten bluzu eteğin bel kısmına doğru döküldü serbest kalmanın mutlu zarifliği ve neşesiyle. Ceketi elinde tutup ayakkabılarını attı ayağından. Eğilip sol eli ile kırmızı ayakkabılarını aldı yerden. Sol koluna kırmızı ceketini, sağ omzuna da askılı kırmızı çantasını astı, yerdeki rengi solmuş küçük valizi de sağ eline aldı.

Güneşin bembeyaz sıcaklıkla yakıp kavurduğu uçsuz bucaksız bozkırın ortasında yürümeye başladı…

Otobüsün gittiği, atın dörtnala geldiği, küçük çocuğun koşarak uzaklaştığı yöne doğru…

2 Şubat 2012 Perşembe

İçimdeki Müzik (*)




Öylesine yazasım var bugün...


Bir Şubat sabahında karın altında kalan duygulara...


Yazasım var...


Öylesine!




İçim müziğin ritmi... Müzik her yerim...


Notalar üstüme geliyor birer birer...


Her hücrem müziğin kendisi sanki .


                     *  *  *


Kaçışların uzak sessizliğinde


Özlemin 'avucunun içinde' can.


                     *  *  *


Her yer, her taraf müzik...


Bembeyaz bir örtü üstümü örterken


çabuk, aceleci, telaşlı...

Hiçbiri bastıramıyor içimdeki müziği.


(*) Minicik bir deneme yazısı, kısacık. Aynı Şubat ayı gibi. Ama içi anlam ve duygu yüklü, gizli saklı da olsa. Aynı Şubat ayı gibi. Bazen kısacık yazılar onlarca sayfalık yazılardan daha fazla şey söyler. Aynı Şubat ayı gibi.

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails