29 Kasım 2008 Cumartesi

Benim TOP 10 MEKÂN Listem...

Evet, geç de olsa bana paslanan mim'e cevap yazayım bakalım...

Gerçeği söylemek gerekirse, bu cevabın gecikme nedenlerinden biri son haftalardaki şu senaryo telaşı, neyse bitirdik onu ayrıca yazacağım, bir diğeri ise İstanbul ve İstanbul'daki değişik mekânları nasıl izah edeyim, hangi kategoriye sokayım, neyi nereye yazayım derdi idi. Ama düşündüm taşındım ve yazıya başlamadan şunu belirtmeden geçemeyeceğim:

Ben eski bir İstanbul ailesinin çocuğuyum. Yani gerçek İstanbulluyum! Öyle sonradan olma falan değil. Yani bu şehirde azınlığım. Şimdi, demem odur ki, aşağıdaki listedeki her yer hayatımdan çıkabilir, yarın beni mutlu etmiyor ya da ilgilendirmiyor olabilir, ama İstanbul asla ne nefret edilen, ne kaçılan vs mekân olacaktır. Ne yazık ki gerçek İstanbullular ya öyle bön bön oturup bir şey yapmıyorlar bu şehir için ve sırf eleştiriyorlar, ya da kaçıp başka yerlere yerleşiyorlar.

Ben İstanbul'a aşığım, İstanbul benim şehrim, başka yerde yaşamayı düşünmem. Aşağıdaki liste olmasa da, İstanbul hep olacaktır hayatımda, ya da ben İstanbul'da...
Zaten listeye bakınca anlayacaksınız...
Evet, sıralayalım bakalım en sevdiğim, mutlu olduğum, benim için bir şeyler ifade eden 10 yeri...


1 - Mardin:

Mardin... İstanbul'dan sonraki en büyük aşkım. Hayatın ve zamanın akışını yavaşlatabildiğim, zamanı durdurabilme noktasına gelebildiğim yegâne yer. Mardin'in her noktası, ilçesi, köyü güzel ve özel ama ben özellikle Mardin merkez'de mutluluğu hissedebiliyorum.

Nefes aldığımı hissettiğim bir yer Mardin. Büyülü Mardin...


Tabiî ki Mardin'in her köşesi özel, her noktası ayrı bir duygu yükler adama ama ben mutlaka ve mutlaka Cercis Murat Konağı'nda yemek yemeli, şarap içmeli ve Suriye ovasına doğru bakıp yalnızca benim Mardin'i değil Mardin'in de beni sevdiğini tekrar tekrar idrak etmeliyim.

Bir de mutlaka Marangozlar Kahvesi'ne gitmeli, tanıdık birileriyle muhabbet edip güzel bir mırra içmeliyim...

2 - Kınalıada:



Ben bir isloman olarak pek çok adaya takıntlıyımdır ama en büyük takıntım Kınalıada. Kınalıada benim kendimi bulduğum, mutlu olduğum ve bir mutluluğumu da gömdüğüm mekândır.

Kınalıada'ya gitmişken Prokopi Teras'ta güneşin batışını seyretmek hem güzeldir hem de hüzünlü. Hele bir de sevgili Alex'in özenle seçtiği Arto Tunçboyacıyan besteleri size ve güneşin batışına eşlik ediyorsa...



3 - Bebek:


Doğduğum, büyüdüğüm semt. Her ne kadar son yıllarda bence olumlu diyemeyeceğim bir büyüme, gelişme ve değişim içine girip artık tanınmayacak hale gelmişse de, orayı gerçek Bebek'lilerin enerjisinden mahrum kılmak biz Bebeklilere yakışmaz düşüncesini ben de diğer Bebeklilerle can-ı gönülden paylaşıyorum. Bu nedenle hâlâ her fırsatta Bebek'te yürüyüşler yapıyorum, eskiden oturduğumuz evlere, bir zamanlar büyükbabamın fotoğrafçı dükkânı olan mekâna, eşin dostun evlerine bakıyor, sokaklarda, ara sokaklarda gezip duruyor, mutlaka Bebek Kahve'de birkaç tane çay içip Selocuğumla sohbet ediyorum. Benim kuaförüm bile Bebek'te.

4- Kilyos:


Son yıllarda ciddi anlamda takıntı haline gelen tutkularımdan biri. Belki Tarabya'da oturuyor olmanın avantajı da olabilir ama mutlaka bir kaçamak yapmak istediğimde aklıma ilk gelen mekân. Yaz ayları dışında her zaman gitmekten zevk aldığım, Mehtap Restoran'a yayılıp saatlerce uzatılmış bir öğlen yemeğinin tadını çıkardığım ve sahilde mutlaka uzun yürüyüşler yaptığım mekân.


5 - Cunda:

Ege'de o kadar çok sevdiğim hatta aşık olduğum yer var ki... Ama bunların içinde Cunda biraz öne geçer... Sebebini bilemiyorum. Doğal halini yakalamayı sevdiğim için yaz aylarında gitmekten kaçındığım bir yer... Ruhumun en derinlerine inebilen bir mekân.

Taş Kahve...


İğde Ağacım...



Dünyanın bence en güzel sahili Pateriça...

ve günün birinde mutlaka hayâlimdeki bir olayı gerçekleştireceğim Ayışığı Manastırı...

6 - Selçuk ve Efes:

Bu aşkı anlatmanın, anlatabilmenin imkânı yok. Bunu baştan söylemeliyim. O kadar büyük bir aşk ki, turlarda bile turistlerim benim onları orada terk edeceğimi ve yola onlarla devam etmeyeceğimi düşünürler. O kadar büyük bir aşk ki, bana orada arsa aldırdı, ev yaptırdı... Ama hâlâ ev tam olarak bitmedi, içinde birkaç eksiği var. Fazla işi yok. Bu işi bitirmek evi tamamlamak gerek.


7 - Yerevan / Ermenistan:

Bu şehir ve bu ülke hayatımda çok şeyi değiştirdi. Özellikle de artık dünyanın hiçbir yeri ilgimi çekmez oldu. Yani şöyle: Artık hiçbir yere illâ ki gidesim yok. Mutlaka şuraya gitmeliyim, buraya gitmeliyimlerim bitti bu memleketin suyunu içtikten sonra. Hayatta en çok özlediğim yer diyebilirim. Mimarisiyle, ressamlarıyla, müzisyenleriyle, herşeyiyle benim ruhuma, beynime, gönlüme gerçek anlamda hitap eden yerlerden biri...


8 - La Habana / Cuba

Küba'da çalışan ilk Türk kadını olduğumu biliyor musunuz? O zamanlar ne güzeldi. Dönmek istemezdim oralardan. Che Guevara'nın (Çe Gevara diye okunur, lütfen!!!) babası yaşıyordu ve ben onunla tanışmış ve uzunca bir dönem görüşmüştüm. Che'nin meşhur fotoğrafını çeken Alberto Korda ile de tanışmıştım. Hayatımın en güzel günleri, ayları, hatta yıllarıydı...


9 - Floransa:


Mardin'deki duyguların benzerini yaşadığım ender şehirlerden biri. Floransa'yı yürüyerek gezmek, müzelerde zamanı unutmak, sokaklarda her binayı incelemek, dinlenmek için bir kahveye oturup kahve içmek, dükkân dükkân dolaşıp en güzel kırmızı şarapları, grappaları ve zeytinyağları almak... Büyülü bir şehir.





10 - Kars ve Ani:

Kars ve Ani... Beni mimari açıdan ve içlerinde taşıdıkları derin hüzün ve acılarla oldum bittim müthiş etkilemişlerdir... Fazla söze ne hacet?


Doğal olarak herkesin listesi gibi benim liste de uzar gider... Yesemek, Antakya, Bergama, Troya, Hakkâri, Artvin, Lizbon, Paris, Viyana, Prag, Barcelona, Marsilya, Verona vs vs vs...

Bu mim'i bu kadar geç cevapladığım için özür diler ve mimi bu konuda yazmaya hevesli herkese paslarım...

22 Kasım 2008 Cumartesi

Oradan, buradan, havadan, sudan - 12

Uzun zamandır buraları ihmal ettim biliyorum. Ama döndüm. ;)

Şimdi bakalım neler olmuş geçen zaman içinde...

Öncelikle gemi sezonu bitti. Artık bir müddet sabahın köründe, gün ışımadan Salıpazarı'nda gemi bekleyip çay içmeyeceğiz gibi görünüyor.



Bu arada en son gemide tur esnasında kalp krizi geçiren ve Amerikan Hastanesi'nde yoğun bakıma alınan sevgili Rozi Mizrahi'ye acil şifalar diliyor, geçmiş olsun diyorum.



Gene son gemide Almancacı rehber arkadaşım, meslektaşım Ahmet Aybar bana bir hatıra fotoğrafı verdi. Geçenlerde gene Salıpazarı'nda, gene gemi beklerken çekilmişti bu fotoğraf. Esinciğimle birlikte.


Ben bu arada vegan yoğurt işini bayağı bir geliştirdim. Vegan blogumda tarifi var. Tarkan sağolsun bana Berlin'den vegan yoğurt getirmişti, onu soya sütüyle mayalayarak elde ettiğim yoğurt muhteşem bir şey oldu. Devamlı yoğurt yapıyorum.



Bugün de badem kreması yaptım. Harika bir raw food.



Geçenlerde benim Yorgo'nun arkadaşları geldi Yunanistan'dan. Onlarla İstanbul turu yaptık. Aslında Boğaz turu denebilir. Haliç, Pier Loti, Patrikhane ziyaretleri yapıp köprüden karşıya geçtik, Üsküdar, Salacak, Anadolu yakasında kıyı kıyı Beykoz'a kadar gittik, Beykoz'da kahve içip ikinci köprüden Avrupa yakasına geçip Tarabya'da Hristo'da öğle yemeği yiyip bu sefer de Avrupa yakasında kıyı kıyı Ortaköy'e kadar gittik. Ben orada onlardan ayrıldım.


Son gemi turunda Mısır Çarşısı'nda Ayfer Kaur'a bir adamcağız geldi, biber satıyordu, kıyamadım aldım.


Evde hemen astım, yarısını Zeynep'e vereceğim.



Dün Yönetim kurulu toplantısı için Rehberler Odası'ndaydım. beni hoş bir sürpriz bekliyordu. Sevgili arkadaşım ve meslektaşım Saffet Emre Tonguç yeni kitabı 'Avrupa'da Görülecek 101 Yer'i yollamış, imzalamış da. Canım benim. Hayırlı olsun bakalım!


Bugün arabayı servise götürdüm. Yarın feci soğuk geliyor. Yağı, suyu, antifrizi derken biraz oyalandım orada.


Sinan'ın köpeği Lady doğurmuş. 7 bebeği var. Çok güzeller. 3 erkek, 4 dişi.


Yarın senaryo çalışması var, bugünlük bu kadar. Yazarım gene... :))))

11 Kasım 2008 Salı

Kısa Film

Benim oyuncu koçluğunu yaptığım, senaryosunu Çiğdem Topaloğlu'nun yazdığı ve yönetmenlerinden biri olduğu 'Taş, Kâğıt, Makas' adlı kısa filmin çekimleri tamamlandı.

Okuma provaları ve oyuncu çalışmaları sonrası ilk çekimlerde Mardin'de olmam nedeniyle bulunamadım ama son sahnelerin çekimi geçtiğimiz Pazar gününe kalınca ben de oradaydım.

Hava soğuktu, bulutlar güneşi gölgeleye gölgeleye ekibi delirtti, oyuncular dondu, bizler de üşüdük ama gene de çekimler tamamlandı ve eminim güzel bir iş çıktı.

Şimdi artık iş kurgu masasına kaldı.

Çocukların konuşmadan da, oyun oynayarak anlaşabileceklerini anlatan bu filmi eminim herkes sevecek.

İşte setten bazı görüntüler... Herkesin eline, gönlüne, beynine sağlık...

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails